Hayatımızın her alanında etkisini gördüğümüz idare; kamu yararı amacıyla, kamu gücünü kullanan ve bu işlemi devlet organları tarafından yapılan, iradeyi açıklamaya yetkili kişi ise kamu görevlileri olan dev bir teşkilattır. İdare bu kadar büyük olması ve olağanüstü yetkilere sahip olmasından dolayı yaptığı hukuki işlemlerde; özel hukuk kişilerinden farklı olmak zorundadır. Çünkü doğan ihtiyaçlara en makul süre ve araçla müdahil olabilmesi hayat akışının ve halkın çıkarları için gereklidir. Bundan dolayı idari işlemlerin diğer özel hukuk kişi işlemlerinden ayıran bazı özellikleri vardır. Bu özellikler:
Görüldüğü üzere idari işlemin geniş yetkilerinin olmasının sonucu ise söz konusu idari işlemin her kamu görevlisinin yapamamasıdır. Örnek verecek olursak bir öğretmenin trafik cezası kesme yetkisi yoktur. bu basit örnekte de görüldüğü üzere idari işlemin bazı unsurları vardır. Bunlar yetki, şekil, sebep, amaç ve konudur. Bu unsurları incelersek :
Buna göre yapılacak olan işlemin idarenin yetkisi alanında olmalıdır. İdare yasama ve yargının görev alanına giren konularda işlem yapamaz (idari fonksiyon).
Aynı zamanda işlemi yapan makam idare adına işlem tesis etmeye yetkili olmalıdır. Örnek olarak öğretim görevlisi de kamu görevlisidir; ancak değerlendirme işlemini yapar, notlandırma ise rektörlüğün yetki alanıdır.
Kanunilik ilkesi gereğince idari makam ancak kendisine verilen konuda idari işlem yapmaya yetkilidir.
Ayrıca idari makam kendisine kanunda belirtilmiş olan coğrafi bölge veya yerde işlem yapmaya yetkilidir. Örneğin İstanbul Valisi Ankara’daki bir olaya müdahale edemez.
Yetkili idari makamda göreve yapan kamu görevlisi ise ancak atandıktan sonra ve tayin olunana kadar zaman boyunca kendisine verilen yetkiyi kullanabilir.
Yazılılık: Yargı içtihatlarında ortaya çıkan bu kural hukuki öngörülebilirliği sağlamaktadır. İstisnaları mevcuttur.
Gerekçe: Mevzuatta kesin olarak olması gereken unsur olarak geçmese de bazı durumlarda şarttır. Bununla beraber idare her zaman için gerekçe sunabilir.
Bazı durumlarda ise işlemler sadece belirli statüdeki kişiler için etki doğurabilir. Örnek verilecek olursa öğrenciye karşı 657 sayılı kanun kapsamındaki memurlar için öngörülen disiplin cezaları verilemez.
Unutulmaması gerekir ki istisnalar dışında idarenin yapmış olduğu işlemler geçmişe etkili olamazlar. Bu istisnalar; hukuka aykırılık kararı verilen işlemlerin geçmişten o güne kadar doğurduğu sonuçların ortadan kalkması ve idare tarafından hukuka aykırı işlemlerin geri alması durumudur.
Görüldüğü üzere idari işlemin beş unsuru bulunmaktadır. Bu unsurlardan birinin eksik olması durumunda işlemin iptal edilebilirliği söz konusu olacaktır.
Ayrıca belirtilmelidir ki işlemler hukuki alemde etki doğurur ve altta anlatacağımız itiraz ve iptal davası prosedürü, idari işlemler için geçerlidir. İdari eylemler ise fiziki olarak sonuçlarını gördüğümüz idarenin tasarruflarıdır. Örnek verecek olursak belediyenin çöp toplaması bir eylemdir. Çöp toplaması gerekirken toplamaması ise bir eylemsizliktir. İdarenin eylemsizliği de bir eylemdir.
İdari İşlemin İptal Davası:
İYUK m.1’ e göre idari davalarda yetkili mahkemeler: Danıştay, bölge idare mahkemeleri, ilk derece idare mahkemeleri ve vergi mahkemeleridir. Görüldüğü üzere ikisi ilk derece, biri istinaf ve biri temyiz olmak üzere üç dereceli yargılama sistemimiz vardır.
İYUK m.2’ye göre ise “) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları…”. Görüldüğü üzere dava açma şartı olarak idari işlemin unsurlarında eksiklik olması yetmez. Aynı zamanda hukuka aykırı olarak yapıldığını düşündüğü işlemden, kişinin bir menfaati olması gerekir. Örnek verecek olursak (A)’nın hukuka aykırı olarak yapılan atama işleminden dolayı halası (H) tarafından iptal davası açılamayacaktır. Bununla birlikte ÇED raporuna itiraz gibi çevre konularında verilen idari işlemler toplumun bir bölümünü veya tamamını etkilediği düşünülmektedir. Bundan dolayı Danıştay “…menfaat ihlal edilenleri…” geniş yorumlamaktadır.
Dava açma ehliyeti üzerinde durursak: Bireysel işlemlerde iptal davası açılması için: hukuken meşru kabul edilebilir bir menfaatin olması, sadece kişinin hukuki statüsünde değişiklik yapması ve bu meşru ve kişisel menfaatin güncel olması gerekmektedir.
Tüm toplumu ilgilendiren konular (çevre, nükleer santral vb.) tüm toplumu ilgilendirdiğinden dolayı Danıştay içtihadına göre tüm topluma dava açma ehliyeti vermektedir.
Kolektif işlemlerde dava açma ehliyeti ise idarenin kolektif olarak aldığı kararlarda; görüşme tutanağında muhalif şerhini koyduran kişinin işlemin iptali için dava açabilmesidir. Bu durumda muhaliflerin tutanakta olması zorunludur. Örneğin belediye meclisinde alınan kararlarda muhalif kalan meclis üyelerinin sonradan iptal davası açabilmesidir.
İYUK m.7 ise dava açma sürelerini düzenlenmektedir. Eğer özel dava açma süresi ilgili mevzuatta belirtilmemişse genel dava açma süresi: İdari işlemin yazılı olarak ilgiliye bildirmesinden itibaren Danıştay, bölge idare mahkemesi ve ilk derece idare mahkemesi için altmış gündür. Vergi mahkemeleri için ise otuz gündür. Adresleri bulunamayanlar için ise Tebligat Kanunu’na göre yapılacak son ilam tarihinden itibaren dava açma süresi 15 gündür.
İYUK m.11’e göre ise dava açmadan önce ihtiyari olarak işlemi yapan idarenin üst makamına, üst makam yoksa eğer işlemi yapan makama; idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması için başvurulabilir. Başvuru dava açma süresi içinde yapılması gerekmektedir. Yapılan başvuru altmış gün içinde cevaplanmazsa ret edilmiş sayılır.
Bu durumu örnekleyecek olursak; (A)’nın 01.08.2020 tarihinde yapılan hukuka aykırı olarak yapılan atama işleminden dolayı 29.09.2020 tarihinde dava açma süresi son bulacaktır ( görüldüğü üzere kanun iki ay demediği için altmış gün sayılarak hesaplanmalıdır.)
Bu süre zarfında (A) isterse dava açabileceği gibi isterse üst makama başvurur. Üst makama başvuru durumunda ise; başvuru tarihine kadar dava açma süresinden kaç gün geçmişse o süre hesaplanır. Başvurudan itibaren idarenin cevap vermesi durumunda olumlu cevap vermesi ihtimalinde dava açmaya gerek yoktur. Ret durumunda ise o günden itibaren başlayarak kalan dava süresi işlemeye başlar. Altmış gün içinde cevap vermezse zımni ret sayılacağından dolayı o gün itibariyle kalan dava açma süresi devam eder. Örneğin : (A) 10.08.2020 tarihinde üst makama başvuruda bulunmuştur. Üst makam ise altmış gün boyunca sessiz kalmıştır. Süreler hesaplandığında dava açma süresinden dokuz gün gitmiştir. 8.10.2020 tarihinde ise altmış günlük süre bitmiş ve başvuru zımni reddedilmiştir. Bu tarihten sonraki gün başlamak üzere 51 gün içinde dava açabilecektir.
Ayrıca belirtilmelidir ki bazı istisnai durumlarda üst makama başvuru zorunlu tutulmuştur. Bu zorunluluk yapılmadan dava açılması durumunda mahkeme dosyayı ilgili idareye gönderir. Sanki mahkeme sizin adınıza üst makama başvuru yapmış olur.
İYUK m.10’a göre ise idari davaya konu olabilecek işlemler için ilgililer idareye başvuru yapabilir. Bu başvurudan önce idarenin bu konu hakkında hiçbir işlemi yokken kişi işlemin yapılmasını ister. İdare bu başvuruya olumlu yada olumsuz cevap verebileceği gibi sessizde kalabilir. Altmış gün boyunca sessiz kalması durumunda ise zimni ret sayılarak dava açma süresi içinde ilgili mahkemeye başvuru yapılır. Bazen idare kesin cevap mahiyetinde olmayan cevaplar verebilir. Bu durumda ilgili bunu ret sayıp dava açabileceği gibi altı ay kesin cevap için bekleyebilir. Bu süre boyunca dava açma süresi işlemez. Bazen de dava açma süresi kaçırıldıktan sonra idarenin ret cevabı gelebilir. Bu durumda yeniden dava açma süresi işlemeye başlar.
Kaynakça:
İdari Yargılama Usul Kanunu
http://www.hukukitavsiyeler.com
Ad-Hoc Hukuk Bürosu, başta Erzurum, Bursa, Antalya, İstanbul olmak üzere Türkiye’nin birçok ilinde yerel hukuk bürolarıyla işbirliği halinde olduğu hukuk bürolarıyla müvekkillerine hizmet vermektedir.